En son ne zaman bir fotoğrafa baktığınızda gözleriniz doldu hatırlıyor musunuz?
Benim kendi yolumu değiştirme hikayem yaz tatiline çıkmadan önce, topluca çekilen bir fotoğrafla başladı. Yaz tatiline çıkan öğretmenlerle dolu bir fotoğraf düşünün; koca bir yılın ardından – ki ilkokulda öğretmenlik yapıyorsanız inanın bir yıl kocaman gelebilir insana – altı haftalık tatiline kavuşmuş mutlu yüzler belki deniz kenarında geçirecekleri, ailelerine ayıracakları ya da basitçe canları istediği bir zamanda lavaboya gidip gerçekten acıktıkları bir vakitte, sessiz bir ortamda yemek yiyebilecekleri günleri düşünüp gülümsüyorlar. İşte ben o mutluluk dolu fotoğrafta kendimi gördüm ve bir anda kendi görüntümle yüzümde şimşek çakıyormuş gibi yüzleştim; gördüğüm yüz bana yabancıydı…
Pandemi sürecinde evde geçirilen zamanların da etkisiyle aynaya bakmayı unuttuğum günlerde hiç fark etmemiştim öyle göründüğümü. Kendimi fiziksel anlamda hiç mutlu hissetmediğimi fark ettim; fotoğrafta yok olsam daha iyiymiş gibi bir kenarda durduğumu ve aslında her birini çok sevdiğim arkadaşlarımdan çok uzağa kaçmak istermiş gibi baktığımı gördüm. Sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi gözlerimi kırpıştırıp bu düşünceleri başımdan savdım. Hatta kendime mutluluğumu ispat etmek için hemen alışveriş merkezine koşup çok güzel bir pantolon aldım, 44 beden. Boyum ortalamanın biraz altında olduğu için kapri boy bir pantolon seçip terzi masrafından bile kurtulmuştum, hah!
Akşam arkadaşlarımla görüntülü konuşma yaparken hepsinin yüzüne sanki ilk kez görüyormuşum gibi baktım; bana karşı tavırları, içten sohbetleri, şakaları… Ciddi oldukları zamanlarda bile yüzlerinden bana doğru akan bir sevgi huzmesi vardı. Sevdiklerim bana hep dünyada eşi benzeri bulunmaz bir varlıkmışım gibi baktığı için şükrettim. Peki bana kimler böyle bakmıyordu da ben kendimi kendimle ilgili mutsuz hissetmiştim ki? Konuşmamız bittikten sonra sessizce odama gidip gardrobumu açtım, iç kapağına monte ettiğim aynaya gözlerimi diktim ve gözlerimin en içine odaklandım, sanki aynadaki aksimden ruhumun ta içine bir bağlantı kuruyormuşum gibi hayal ettim ve düşüncelere daldım.
O sürede beni mutsuz eden şeyin hiçbir zaman görüntümle ilgili olmadığını fark ettim; çünkü ben her halimle güzeldim, her halimle sevilmeye değerdim, çokça değer veren ve çokça değer gören bir insandım. Şanslıydım yani.
Beni mutsuz eden şey üçüncü kattaki evime elektrikler kesilip de asansör çalışmadığında her merdiven arasında dinlenerek “tırmanmak” zorunda kalmaktı, Pamukkale’ye gittiğimde çok merak ettiğim halde tepedeki amfi tiyatroya aşırı yorulduğum ve nefesim kesildiği için çıkamamaktı, yarım saatlik kısa bir yürüyüş yaptığımda bile nefes nefese kalıp hemen bir yerlere oturma ihtiyacı hissetmemdi. Yani mutsuzluğumun sebebi yaşam tarzımdı. Sorunumu tespit ettikten sonra hala aynada bana bakan ışığı gitmiş bir çift göze söz verdim; “Seneye yıl sonu fotoğrafı çekilirken bugün aldığım pantolonun daha küçük bedenini giyiyor olacağım, çünkü hayat tarzımı değiştireceğim.”
Zaten filmlerde de böyledir ya, sorun göz önüne serildikten sonra olaylar çözülüverir kendiliğinden… Yüzünüzü nereye dönerseniz, döndüğünüz yeri görürsünüz; basit! Benim de karşıma biraz araştırma sonucu harika bir danışman ve hatta Türkiye’de yaşasaydı kahveye falan davet edeceğim tatlı bir yol arkadaşı çıktı. Bu konuyu özellikle belirtiyorum çünkü eski ben asla ve asla böyle bir konuda yardım istemezdi; kendi konfor alanımın dışına çıkmaya gönüllü oluşumun bir sembolüydü yardım istemek benim için. Yol haritamı belirledim ve hayatımı yaşamaya bu haritadaki konulara da dikkat ederek devam ettim.
Tam altı ayın sonunda, kendi iç muhakememi yaptığımın ertesi günü gidip 38 bedeni ile değiştirdiğim pantolonumla yürüyüşe çıktım ve neredeyse iki saat hiç durmadan yürüdüm hızlı hızlı. Yanınızdan geçtiğinde “Neden gülüyor bu kız kendi kendine acaba?” diye düşündüğünüz kız bendim…
Bendeki tüm bu değişikliklere rağmen hayatımdaki insanlarla ilgili hiçbir şey değişmedi; hatta sık sık “Yok ya, sen hep aynısın sanki.” ya da “Sadece eski fotoğraflara bakınca fark ediyoruz ne kadar değiştiğini.” gibi cümleler duydum. Çünkü onlar için ben hala aynı bendim; aynı arkadaş, aynı dost, aynı yüz…
Yılın yarısını devirmişken, siz de kalan altı ayda neler başarabileceğinizi düşünüp hayaller kurmaya ne dersiniz? Sonrasında belki hayalinize ulaşmak için yapmanız gerekenleri listeleyip Miya’nıza not alır, hatta kendinize aynı yolda yürüyen arkadaşlar da edinirsiniz. Sonunda istenilen noktaya ulaşamasanız bile yolda edindiğiniz tecrübeler yeni sizi şekillendirirken küçük küçük yeni yollar da çıkaracaktır eminim karşınıza. Altı ayda neler değişir, yaşamadan bilemezsiniz.
Sevgilerimle.