Araştırmalara göre, hayallerinize ulaşmanın en kestirme yollarından biri de o hayali her duyunuzu içine katarak gözünüzde canlandırmanızmış. Bir arabanız olsun mu istiyorsunuz? Kendinizi o arabanın sürücü koltuğunda hayal edin; direksiyonu nasıl tuttuğunuzu, direksiyonun elinizdeki dokusunu, koltuğun rahatlığını, camdan yüzünüze vuran rüzgarla saçlarınızın uçuşmasını, arabanızın içinde esintiyle kendini belli eden hoş kokunun yüzünüzü gülümsettiğini, yan yola girecekken sinyal verdiğinizi… kısacası sadece arabam olsun deyip hayal kurmayın da; o arabaya sahip olmanın sizde uyandıracağı hislere odaklanın deniyor. 

Bu yazımda hep beraber bir hayal kuracağız…

Bir Cuma akşamı işten dönüp eve gittiğinizi hayal edin, ertesi gün iş yok denmiş. Mutlusunuz. Rahat koltuğunuza kurulun, uzun zamandır izlemek istediğiniz bir filmi ya da diziyi açmak için kumandaya uzanın. Kumanda nerede? 

Neyse, biraz aradıktan sonra koltuğun yanındaki kitap defter yığınının altından buldunuz kumandayı. Bu güzel akşamımızda harcadığımız fazladan iki dakikayla canımızı sıkacak değiliz…

Şimdi bu hayale sıcak bir kahve iyi gider, ne de olsa havalar soğuyor. Hem içiniz ısınır hem de keyfinize keyif katılır. Mutfağa doğru hızlıca geçtiniz, ocağın altını açtınız ve fincanlara doğru uzanıyorsunuz. Acaba hangisinde içseniz bu akşam kahvenizi? Çizgili renkli fincanınızda mı, yoksa kış temasına uygun kırmızı kupanızda mı? Yok yok, en iyisi en büyük fincanda içmek. 

Sıcak fincanınızı alıp koltuğunuza geçerken gardırobunuzun olduğu odaya da bir uğrayın; Miyacıların çok iyi bildiği “Hygge”ya uygun bir an yaratıp yumuşacık bir hırkayı da omuzlarınıza atacağız çünkü. Gardırobu açın, içeri bakın… Nerede acaba o hırka? Yazlıkların arasına mı karıştı ki? Neyse ki başka seçenekleriniz de var; siyah pofuduk, kırmızı tüylü, gri – beyaz çizgili, pembe örgü… Sonunda… Bir tanesinde karar kılıp içeri geçiyorsunuz.  

Koltuğa geri dönünce haftanın yorgunluğunun yavaş yavaş üzerinize çöktüğünü hissediyorsunuz ve göz kapaklarınız yavaş yavaş ağırlığını hissettiriyor… Yarım saat huzurla televizyon izlemek için ne çok karar vermeniz gerekti böyle…

Kaç kez yaşadınız buna benzer bir durumu? Ya da hiç böyle bir durumun hayalini kurmuş muydunuz?

Hayalleriniz her zaman huzur dolu ve güzelken; hayallerinizdeki evler, arabalar, hayatlar hep düzenli ve sadeyken gerçek hayatta sizi bundan alıkoyan ne olabilir ki? 

Sadelik sizi gereksiz kararlar için düşünmekten kurtararak zamanınızı daha verimli geçirmenizi sağlayacak şeylerden biridir aslında. Evde on tane farklı desen fincanınız yoksa da kahvenizi keyifle içebilirsiniz. Ya da renk renk, desen desen hırkalarınız olmasa bile sıcacık güzel akşamınızın tadını çıkarabilirsiniz. 

Bu ay, sizi gereksiz kararlar için kafa yorarak vakit öldürmenize sebep olan üç şey belirleyin ve bunları değiştirmek için neler yapabileceğinizi düşünün. Sadelik demenin renkten, desenden feragat etmek olmadığını da mutlaka aklınızın bir köşesinde bulundurun. 

Sevgilerimle. 

1 Yorum Var

  1. Yasemin Altun Reply

    Ah nasıl içine çeken sıcacık bir yazı.yüreğinize sağlık 🙏🏼

Yorum Yaz